Makaleler

Göreve Mukavemet (Görevi Yaptırmamak İçin Direnme)

Giriş

Göreve mukavemet suçu, Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı suçlar” başlığı altında ele alınmış resen araştırılan suçlardandır. Kişi, bu suçu işlemesi halinde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suç dar anlamda devlet işleyişi, geniş anlamda ise kamu düzenini sağlama maksadıyla kanun koyucunun düzenlemiş olduğu önemli bir suçtur. Öncesinde aktif ve pasif olmak üzere iki başlık altında incelenen bu suç 2005 yılındaki kanun değişikliğiyle beraber yalnızca aktif direnme esasına dayalı olarak işlenebilir hale gelmiştir. Bu düzenleme ile korunması amaçlanan hukuki yarar; idarenin eylemlerini etkili, zararsız ve olabildiğince hızlı bir şekilde gerçekleşmesinin sağlanmasıdır. 


Göreve Mukavemet Suçu Nedir?

Göreve mukavemet suçu, mağdura karşı kasten yöneltilmiş bir tehdit veya cebrin varlığı halinde gün yüzüne çıkacaktır. Burada görevi yaptırmama kastı, bu suçun oluşmasında en çok dikkat edilmesi gereken husustur. Ancak doğrudan kast ile varlığından bahsedilebileceği gibi, seçimlik bir suç olarak vuku bulur. Sözgelimi söylenilen sözler ise, bu suçun kapsamında değerlendirilemeyecektir. Göreve mukavemet suçu, neticesi harekete bitişik suç, diğer bir deyişle sırf hareket suçudur. Böylelikle, yasada öngörülen fiilin gerçekleşmesiyle suç kendiliğinden meydana gelmiş olacaktır. 


Tehdit ve Cebir Açısından

Kanun koyucunun bahsetmiş olduğu cebir ve tehdit ifadelerinin iyi anlaşılması gerekir. Cebir, fiziksel kuvvet uygulama olarak tanımlanırken; tehdit ise, muhatabın ileride ağır ve haksız bir zarara uğraması vaadiyle yapılan korkutma eylemi olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada, Yargıtay eski kararlarında her ne kadar “Seni sürerim, sana göstereceğim” gibi sözleri tehdit olarak nitelendirse de, güncel tarihli bazı içtihatlarında kişinin vadettiği beyanı yapabilme kudreti olmadığını söyleyerek tehdit olarak sayılmaması gerektiğine hükmetmiştir. “Seninle görüşeceğiz, bu iş burada bitmedi” gibi ifadeler ise, genellikle kişinin hak arama hürriyetini kullanacağı şeklinde yorumlanarak yasal süreç başlatacağı şeklinde yorumlanmaktadır. Doktrine göre, bu suçun oluşmasında tehdit unsurunun şarta bağlanmış olmasının da büyük önem arz edileceği kabul görmektedir. Zira tehdidin maksadı görevi yaptırmamaktır. Dolayısıyla görevi yaptırmamaya bağlanmamış herhangi bir tehdidin bu suç kapsamına girmesi hayatın olağan akışında makul değildir. 

Diğer yandan, tehdit ve cebir eylemlerinin asgari bir yoğunluğa ulaşması gerekliliği de çok büyük bir öneme haizdir. Manevi unsur olarak tehdit, maddi unsur olarak ise cebir ifadesinin kullanıldığından söz etmiştik. Bu noktada kanun koyucu, kasten yaralama yerine cebir ifadesini kullanmıştır. Kasten yaralama demiş olsaydı, kişinin canını acıtmaksızın veya sağlığını bozmaksızın yapılan fiiller bu suç kapsamına girmeyecek ve korunması amaçlanan şeyi muhafaza etmek zorlaşacaktı. 



Göreve Mukavemet Suçunda Fail ve Mağdur

Görevi yaptırmamak için direnme suçu, özgü suçlara dahil değildir. Bu nedenle herkes bu suçun faili olabilecektir. Bu noktada fail ile kamu görevlisinin arasında doğrudan bir ilişki ve muhataplık olması zorunlu değildir. Üçüncü kişinin menfaatleri için yapılan aktif direnme de bu kapsamda değerlendirilebilecektir.

Mağdur ise, mutlaka kamu görevi icra eden birisi olmalıdır. Kamu görevlisinin TCK m.6/1.c’de tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama ve seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişidir. Buradan anlaşıldığı üzere, kamu görevlisi yalnızca halk arasında memur olarak nitelendirilen kişiler değildir. CMK m.90/1 kapsamında herhangi bir kişi suçüstü durumunda yakalama işlemini gerçekleştirmekle kamu görevlisi olarak sayılacaktır. Fakat bu konuda dikkat edilmesi gereken husus kişinin kamu görevini yerine getiriyor olmasıdır.

Kamu görevinin başlayacağına delalet eden durumların anlaşılmasıyla birlikte, memur henüz kamu görevine başlamadan önce yapılan aktif direnme de göreve mukavemet kapsamında değerlendirilecektir. Fakat görevin yerine getirileceği kesinlik arz etmiyorsa, gerçekleşmiş olsa bile görev başlamadan önce yapılan eylemler bu suç kapsamında değerlendirilemez. Öncesinde durum bu şekildeyken, kamu görevi bittikten sonra yapılan cebir veya tehdit artık bu kapsamda değerlendirilemez. Bu durumda zaten ortada engellenebilecek bir görev kalmamış olacaktır. Fail yalnızca cebir veya tehdit suçları kapsamında yargılanabilecektir. 

TEŞEBBÜS

Göreve mukavemet suçunda esas olan şey, görevin ifasının dururulması konusunda başarılı olmaktan ziyade böyle bir girişimde bulunulmasıdır. Kamu görevlisinin görevini ifa etmesini engeller nitelikte cebir veya tehdide ilişkin bir fiilin varlığı halinde suçun maddi unsurları gerçekleşmiş olur ve artık TCK 265’e göre kişi artık bu fiilinden sorumlu olacaktır. Ulaşılmak istenilen maksada ulaşılması önem arz etmez. Dolayısıyla göreve mukavemet suçunda teşebbüsten bahsedilmesi mümkün olmayacaktır. 

HAKSIZ TAHRİK

Haksız tahrik; yapılan bir fiil sonucu oluşan suçta, suçun mağduru tarafından faile karşı fiilden önce yapılan kışkırtma sonucu fiilin işlenmesi halinde failin iradesinin zayıfladığı ve kusur oranı azaldığı kabul edilmektedir. Bu nedenle; Yargıtay tarafından verilen pek çok kararda, failin kendisine mağdur tarafından yapılan tahrik niteliğindeki hareketlerin tartışılmaksızın hüküm verilmesi bozma nedeni olarak sayılmaktadır. 

Nitelikli haller:

a. Yargı Görevini Yapan Kişilere Karşı İşlenmesi

Kanun koyucu göreve mukavemet suçuna ilişkin olarak bazı nitelikli unsurlar öngörmüştür. Bu unsurlar sırasıyla yargı görevini yapan kişiye karşı işlenmesi, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişiyle tarafından birlikte işlenmesi, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenilmesi; şeklinde sıralanabilecektir. Öncelikle yargı görevi yapan kişiler TCK m. 6/1’de net bir şekilde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre yüksek mahkemeler ve adli, idari ve askeri mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar yargı görevi yapan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Bu kimselere göre karşı işlenmesi halinde iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasıyla sonuçlanır. Hernekadar stajyer avukatlar yargı işlerinin bir kısmına dahil olsalar bile, onlara karşı yapılan cebir veya  tehdit durumunda göreve mukavemet suçu işlenmemiş sayılacaktır. 

b. Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi (TCK m.265/3)

Filmlerdeki Joker’in örnek verilebileceği bu nitelikli hal, kişinin tanınamayacak şekilde kılık değiştirmek veya makyaj yapmak gibi yollarla kimliğinin belirlenememesi için veya korkutuculuğunun artırılması için yapılan hareketlerdir. Bu durumda kişinin amaçladığı sonuca ulaşamaması, yani kimliğinin belirlenmesi veya komik bir görüntü oluşmuş olması cezanın artırılmasına engel teşkil etmez. 

Bir diğer husus ise fiilin birlikte oluşmasıdır. İki veya daha fazla kişi tarafından gerçekleştirilen fiil sonucunda oluşan göreve mukavemet suçunda fiili işleyen kişilerin cezaları yine nitelikli hal kapsamına girecektir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus fiili her iki tarafın da aktif olarak gerçekleştirmesi gerektiğidir. Dolayısıyla, azmettiren veya yardım eden konumundaki bir kişi için birlikte işlenmesi nedeniyle nitelikli halden ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. Benzer şekilde bu suça tarafı olan fail için de, azmettiren veya yardım eden TCK m.265/3 kapsamında ağırlaştırıcı bir neden olarak gün yüzüne çıkamayacaktır. Bununla beraber, birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi için fiilin aynı anda başlamış olması gerekmez. Birinin hareketi bitmeden diğeri başlıyorsa, bu nitelikli halin varlığı için yeterli olacaktır. 

c. Silâhla ya da var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi

Bu fıkrada dikkat edilmesi gereken husus ilk olarak, silahın tanımının nasıl yapılması gerektiğidir. TCK m.6/1-f de bu konuda ayrıntılı bir tanım yapılmıştır. Bu tanıma göre “ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,” silah olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte Yargıtay 5. Ceza Dairesi bazı kararlarında (5. CD, 08.12.2014,2013/11268, 2014/12371) taş, bira şişesi, cam kırığı, cam bardak gibi maddelerin de silah olarak sayılabileceği üzerine içtihatlarda bulunmuştur. Aynı zamanda bu nitelikli halin bir gereği de, silahın kullanılmış olmasıdır. Silahı yanında olmasına rağmen fail silahı açıkça veya örtülü olarak kullanmadıysa bu nitelikli halde söz etmek mümkün olamayacaktır. 

Bununla birlikte suçu işleyen failin bir suç örgütünün gücünü kullanmak suretiyle kamu görevlisini cebren veya tehditle görevini yaptırmaya engel olması durumunda nitelikli bir hal alması ve verelen cezanını ağırlaştırılması gerekir. 

ÖNEMLİ

Göreve mukavemet suçu hukukun temel ilkeleri olan ve hem anayasa hem de AİHS tarafından korunan adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi için büyük bir önem ve tehlike arz etmektedir. Suç bir kamu görevlisine karşı işlenmesi büyük bir handikaptır. Çünkü özellikle polis veya jandarmanın ve olay özelinde ekleyebileceğimiz pek çok farklı kamu görevlisinin dahil olduğu olayda bu personeller hem mağdur konumunda hem de işlemin yürütücüsü konumunda oldukları için hakkında suç isnat edilen tarafça çekinceler oluşabilmektedir. Bilhassa dillerin ve ifadelerin güvenle saklanması ve olduğu gibi kalması açısından dikkat edilmesi gerekir. Normal şartlar altında kolluk görevlilerince imzalanan soruşturmasında alınan kendisiyle ilgili olmayan bir olayda ifadelerine itibar edilmezken, suçun mağduru olduğu durumlarda verdikleri ifadelere kesin delil gözüyle bakılmasının ne kadar doğru olacağı tartışılabilir bir konudur. Bununla birlikte bu konuda kanunen herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bu nedenle son başlık altında açıklanan durum yalnızca uygulamada sıklıkla karşılaşılan ve çeşitli mağduriyetlere sebep olan bir olguya dikkat çekmek için ele alınmıştır.


Stj. Av. Furkan Atasoy
Torun & Çiğil Hukuk Bürosu